29 Kasım 2011 Salı

YETİMHANE- JULİA'NIN GÖZLERİ


El Orfanato, hayatımızın gerilimi. Çok seviyoruz, Simon yavrum nası tatlı, nası üzdü bizi...
Belen rueda'ya bayılıyoruz, iki filmde de o oynamış. İki filmin yapımcısıda aynı, Guillermo del Toro. Ama Julianın gözleri, gerilim filmi klişelerini öyle çok tekrarlıyor ki, bu yüzden ,yetimhane kadar olamıyor...

KAPTAAAANN SAĞDA İNECEK VAR.


      
      Marvelin süper kahramanları yakında aynı filmde bir araya gelecekleri için kaptanıda izleyeyim bari dedim .Oldum olası bu herife uyuzumdur zaten fantastik dünyanın en gereksiz kahramanı olduğunu bir kere daha anlamış oldum. Film ilkokul çocuklarına hitap ediyor. Fantastik hastası olmama rağmen beğenmedim arkadaş .Örümcek adam eline alsa küsküyü eşşek sudan gelinceye kadar dövse bunu ne güzel olur.

FATHER OF INVENTION ( BULUŞ BABASI )

    Şimdi bak kevın amca sana son bir şans daha vericem. Aslında bu senin son şansındı ama bağımsız filmlere destek vermek için bu yönetmen kardeşimin filminde oynamışsın o yüzden aldın bu son şansı haberin ola. Filmin orta kalite bişi olmuş ama komedi sevenlere yinede tavsiye edicem senin güzel hatırın için.
''arkadaşlaaaar film fena değil en azından amerikan pastası gibi cıvık komedilerden değil izleyin izleyin''.
Duydunmu kevin amca bu son kıyağımdır haberin ola hade get şimdi...

KÖTÜ ÖĞRETMEN




Cameron Diaz hayranı filan değilim korkulu gözlerle bakmayın bana.
ama okulda böyle öğretmenler olmasını isterdim hani :) paragöz bir öğretmenin yediği haltlar , başından geçenlerle ilgili eğlenceli bir film işte . Ben keyifle seyrettim cameron bacım güzel oynamış justin sümüklü kalmış yanında. Boş zaman geçirgeci filmlerden biri  komedi sevenlere tavsiye ederiimmm.

MUTLU MUTLU

Belkide hayatımda ilk defa norveç yapımı bir film izledim farkında olmadan izlediysem bilemiyorum tabii. Evliliğinde mutsuz olan iki çiftin yaşadıkları anlatılıyor filmde ama bu adamların ilişki anlayışları kesinlikle türklere göre değil.biraz müstehcen sahneleri var dikkatli izleyin. ben sonuna kadar izledim filmi sonunda bişey olmasını beklemiyordum birşeyde olmadı zaten :) gerçek mutluluğun insanın yanıbaşında olduğu geyiği işte.Yinede sıkılmadan izledim az biraz tavsiye ederim :) izyi seyirler

BEBELERE BALON










 eeee çocuklarımızıda unutmamak lazım dimi :) ya ben hala kopamıyorum bu çizgi filmlerden . Son zamanlarda izlediğim ve beğendiğim çizgi filmlerden bir kısmını paylaşıyorum. hepside güzel ama şirinlerin yeri apayrı :) 
ŞİRİN BABAAAAA !!!

Bugün ne izlesek diye düşünüyorduysanız, (sanki bugün ne pişireceğinize karar verdiniz de..! Bir bu dert eksik kaldı) alın size eğlenceli bir film, gerçi, konunun nereye varacağı, ne anlatmak istedikleri çok anlaşılır değil yani senaryosu zayıf ama iki dev oyuncu sizi alıp götürüyor.

28 Kasım 2011 Pazartesi

KILLER ELİTE




     ya bu jason abi ne zaman silahı elinden bırakacak arkadaş memlekette adam kalmadı vurdu bu herif. Film aslında biyografiymiş öle dedi arkadaşlar :) bu ne biçim hayat arkadaş insanmısınız siz.Grubu kurmuşlar king partisi gibi adam vurmaca oynuyorlar.Kadro iyi oyunculuklar iyi senaroyoda fena değil.
     Aksiyon sevenler için yinede izlenmesi gereken bir film kaçırmayın derim yani.

OYUNUN SONU





ekonomi ve borsayı sevenlerin bile hiçbir halt anlamadığı ve sonuna kadar elle tutulur hiçbir diyaloğun geçmediği aptal bir film. Kevin amcanın hatırına sonuna kadar seyrettim ama sonrasında kendimden utandım resmen :) oyununuz batsın . Kesinlikle seyretmemeniz gereken filmlerden biri.

BOŞ KAFA İLE İZLENECEK FİLMLER :)






 ATEŞLİ FESTİVAL : Tipik amerikan parti komedilerden biri.Bu amerikanın yeni yetme gençlerinin hepsi gerçek aşkı ararlar zaten ve bizde bunu yutarız , ulen böle şeyler çekipte çoluğa çocuğa amerikan rüyası kurdurtmayın :) yalan bunlar yok böle şeyler gerçek hayatta.müstehcen sahneler var ailece izlenmez.










NEDİMELER : arkadaşını paylaşamayan iki hatunun maceralarını anlatıyor.arada bir sadece tebessüm ettiren ve hiçbir şey düşündürmeyen boş bir film.bizim düğünlerde de birden fazla sağdıç olsa birbirlerine düşseler :) ne güzel senaryo olur dimi hehehe.















MONTE CARLO : Üç kız kardeş maceralı bir seyahate çıkarlar ve her zamanki gibi yine gerçek aşkı bulurlar.kemal sunalın ikizinin olduğu film vardı ya o daha eğlenceli :) izlerseniz anlarsınız ne demek istediğimi.








haydiiinnn iyi seyirlerrr

LİMİT YOK


     Fıstık gibi film işte ya . akşam evde canınız sıkıldı değişik konusu olan bir film arıyorsunuz işte budur.hangi tarz filmlerden hoşlandığınız hiç önemli değil beğeneceğinize eminim.
     Biliyomusunuzzz insan beyninin tamamını kullansaydııı neler yapardı neler geyiklerini yıllardır kendi aramızda yapmışızdır , işte bu filmde bunun üzerine kurulu sadece tek bir hap yetermiş meğerse :) viagra gibi bişi işte :)
neyse daha fazla konuya dalmadan size iyi seyirler diliyorum

Children Of Men

Hadi sizi bir dertten ve bir avuç TL den daha kurtarayım dedim, sonuna kadar izledim.
Siz izlemeyin diye...

25 Kasım 2011 Cuma

The Company Men

The company men!!!

Çok sıkıcı geldi bana tamamlamakta zorlandım açıkcası. Yıllarca aynı şirkette çalışıp, krizde işini kaybeden 3 arkadaşın! hikayesi.

Çok cazip değil ama yine kadroyu ön plana çıkartırsak, sevenleri izlesin derim. (Kevin Costner sevenler değil tabi ki.)

24 Kasım 2011 Perşembe

Zaman Yolcusunun Karısı


Arşivde bekledi biraz, bu akşama kısmetmiş... Fikir güzel, kitabı daha da güzelmiş, filminde biraz sıkıntı var, ya da biz ortalama zekalarımızla tam vakıf olamadık ama boşluklara takılmazsanız, seyredilir...
Eric Bana'nın genetik ve mucizevi bir yeteneği var, zamanda yolculuk edebiliyor ama bunun süresini, zamanını, yerini vs. belirleyemiyor, olayları değiştiremiyor, bir de yanında hiçbirşey taşıyamadığı için her kayboluşta tamamen çıplak kalıyor (bu önemsiz bir ayrıntı) Zamanda gezerken de bir annesiyle, bir karısının çocukluğuyla karşılaşıyor, daha fazla ayrıntıya girmiyorum, iyi seyirler diliyorum...
dipnot;
1) Bizler, eşlerimizin meslekleriyle ilgili çok şikayet etmeyelim, zaman yolcusunun karısı da olabilirdik... Neler neler çekti o kadın...

2) 90 larda bir dizi vardı, yine zamanda yolculuk yapan bir adam vardı, onu hatırladım, çok aradım görselini bulamadım... Bayılırdım küçükken...

23 Kasım 2011 Çarşamba

The Holiday

Bugünki filmim bu..! Romantik filmlerden hoşlananların kaçırmaması gereken bir film...

Yalnızlık mı hissediyorsunuz, özlem mi çekiyorsunuz, sevgilinizden yeni mi ayrıldınız, hayatınız çok mu monoton, Jude Law, Jack Black, Kate Winslet ve Cameron Diaz hayranı mısınız,
k-a-ç-ı-r-m-a-y-ı-n.....

Yarın ki filmde görüşürüz. The Company Men izlemeye çalışacağım.

22 Kasım 2011 Salı

Tresspass

Nicolas Cage dedim, Nicole Kidman dedim, ne film olur dedim... olmadı... Olduramamışlar. zahmet etmeyin derim. Zahmet ettim pişmanım...:(


17 Kasım 2011 Perşembe

Before sunrise- Before sunset



Bu iki film yılllaaaaarca listemde durdu, seyredemedim. Zamanı gelmemiş demekki. Bu arada beklerken yıllanmış, da ha lezzetli olmuş. İkisi de güzel. Aralarında 9 sene var iki filmin, üstelik -ilki beğenilen filmin devam filmi hayal kırıklığıdır! mottosunu da yıkmış, 90'lara özlem duyanlar kaçırmasın...
Kısaca konuyu da özetlemek ister deli gönül;
Ethan hawke ve Julie delpy trende tanışıp sohbet etmeye başlarlar, elektrik alış-verişi doğar, Ethan h. Julie d. yi ikna eder, Viyanada inerler, gün doğana, sun rise eyleyene dek yürürler,konuşurlar, ve bir sene sonra aynı yerde buluşmak üzere söz verirler, buluşabilirlermi, bu da ikinci filmin konusu işte...

5 Kasım 2011 Cumartesi

Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm




Aklınızın alamayacağı kadar Behzat Ç. hayranıyım.Dizinin nerdeyse tüm replikleri ezbere bilirim.Filmi gelecek diye yazdan beri tırnaklarımı kemiriyorum.Hayatımda ilk defa yaz bitsin ekim gelsin istedim.Hep senin için Behzat.Ben senin için açan çiçeklerden, sıcak havalardan, tiril tiril elbiselerden vazgeçtim.Yok bu çok duygusal oldu.herneyse:)



Filmin vizyona girdiği ikinci gün gittik aslında.Bu kadar geç yazıyorsam, bu kadar hayranı olduğum bir filmi, en güzel haliyle anlatmak istememden(valla bak).
Ha post'u gönderdikten sonra eminim gene beğenmekte zorlanıcam zira yazarak birşeyleri anlatmam genelde pek mümkün olmuyor..Herneyse volume 2:)

Benim gibi bir deli Behzat Ç. hastasıysanız film isterse hiçbir şeye benzemesin gene de deli olursunuz.Neyse ki film bu kadar basit değildi.Birincisi bu kadar komik olabiliceğini eminim kimse düşünmemişti.Çok çok uzun zamandır bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum."Marksist Ülkücü" hala kulaklarımızda.Artık bana siyasi görüşümü soranlara "ülkücüyüm, lakin en marksistinden." diye cevap veriyorum.

Harun'un "Ulan benim babamda emekli bu Red Kitt benide gömmesin?Hayır ben onu hertürlü gömerim o ayrı!" demesi,

Akbaba'nın "Ne haymanası ya ben 3 gündür evde bira içiyorum." repliği,

Tahsin müdürün 4 tane rus için "Bi ahlak büroyla görüşiyim.." demesi,

Harun'un cinayet üzerinde "Abi eğer bu mantığı yürütürsek adamların köpeğin yavrusuyla bi sorunu olması lazım" şeklinde ki inanılmaz tespiti,

Hayalet'in bir türlü bulamadığı tabut için "Amirim allah aşkına bana böyle tabut mabut buldurma ya, bana yaşayan, nefes alan bir şey söyle, ortalığın *** koyayım, patoz edip getireyim ama beni böyle cansız cansız şeylerle uğraştırma ya!"

Pembo'nun tabuttan "Küfür yok lan yavşak!" diye fırlaması,

Akbaba'nın Tübitak'tan mısınız? sorusuna "Yok lise 2 terkim" cevabı,

Behzat'ın amirlerine "Adam katil, insanları gömüyor. siz de burada gerçekleri gömüyorsunuz; siz de katilsiniz." çıkışı,

Savcımın anlam veremediğim(sanırım her kadın gibi:) anlayışlı halleri,

Behzat'ın Songül'ü kızı gibi mi yoksa bir kadın gibi mi sevmek arasında kalması,

Ve en sonunda Songül'ün ölmesi..

İşte beklenen Behzat Ç. filmi buydu zaten.Başkası olsa Songül çoktan kurtulmuş, dramatik hastane sahneleri fıldır fıldır dönmüş, savcı çoktan çekip gitmişti..
Behzat böyle gerçek işte..

Gerçi Emrah Serbes'in Son harfiyat romanını okuyup filme gidenler Red Kit'in olayının bu kadar basit ve psikopatça işlenmiş olmasına biraz bozulmuşlar.Red Kit'in vermek istediği sosyal mesajın yerine gitmediğini, tam olarak yansıtılamadığını düşünenler var.Doğrudur.Kitabı özel olarak okumamayı tercih ettiğim(maksat filmden tat almak) için yorum yapamıyorum.

Gel gelelim güzel filmdi azizim.

Gene olsa gene giderim..Gitmediyseniz gidin derim.

Bu arada Red Kit'in derdi benimle..Benimde annem emekli hehe:)

4 Kasım 2011 Cuma

Deli deli olma

* Bir güzel film daha; Deli Deli Olma. Çocuklar bu işi biliyor. Çok sevimli, bilmiş bir kız çocuğu var, adı da; ALMA!

* 'Up in the air' Diye bil film, bence ilginç, güzel olmuş. Senaryo ödülü de aldı sanırım. Bizim Orhanın anası da oynuyor, hatunu beğeniyorum çok.

Ortaya Karışık


Durudan sonra bütün kalelerime girildiği ve bütün hobilerim zaptdediği üçün kendime ayırabildiğim kısıtlı zamanlarda, okuyorum ya da ferhatçımla film seyrediyoruz. Genelde de başladığımız filmi bitmeden birimiz uyuya kalıyoruz ya da sonraki günün enerjisinden harcamamak için yarıda bırakmayı seçiyoruz. Bazen bir hafta sürüyor, bir filmi bitirebilmemiz. Bu ay Bunları seyrettim köşemizin ilk filmi, Dorian Gray; hiç beklemediğim kadar iyi çıktı.Oscar Wilde hikayesinden uyarlanmış, güzel güzel.
2. si The imaginarium of doctor parnassus; ki gerizekalı bir film, ama şaşırttı beni, şöyle ki, filmi seyretmeden herhengi birşey okumamıştım, afişine de dikkatli bakmadım. Kendime diorum ki ,
-bu esas oğlan, jony depp galiba, yok yok, judd love, yok canımmm colin farrel bu, yok yok hiç biri değil
aslında şuymuş, Baş rol oyuncusu, heath ledger, filmin büyük bölümünü çektikten sonra, evinde ölü bulunmuş, kalanını da yakın arkadaşlarından oluşan bi kadroyla tamamlamışlar.

3. numero; Vavien; ikili zaten malum, duruşları bile, sempatik. Film de ilginç olmuş. Ne çok yerli film giriyor vizyona, ne güzel filmler çekiliyor güzel yurdumuzda değilmi a dostlar...
4. film; 5 Vakit. Reha erdem filmi. Yavaş filmlerden ama 'Uzak' kadar değil! Ben beğendim. Çocuklar üzüldüğünde, doğaya karışmış cansız yatarken çekilen görüntüleri giriyor araya, anlamlı bir metafor eylemiş yönetmen.

5.Newyork, I love you, 15 ayrı yönetmenin çektiği aşk hikayeleri var, tabiki hepsi New yor^k'ta geçiyor, ve bir şekilde hayatlar birbirine değiyor. Zaten bu teknikle film çekmeyen bir biz kaldık. Yönetmenlerden biri de Fatih Akın, oyunculardan biri de Uğur Yücel. Film de eeeehhhh işteeee...
6. ve son The box. Kamuran abladan hazetmiyorum ama, film seyretmeye değer. Bazen gereksiz uzasa da sonunda toparlıyor ve finali için tekrar söylüyorum ki seyretmeye değer.

Seyretmek kolay tabi ama okumaya gelince yavaş kalıyorum, farkındayım. Ayşe kulin in biografilerini çok seviyorum, özellikle de geçmiş dönemleri de anlatıyorsa. Eski istanbul, Osmanlı imp. son dönemleri ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, kalabalık bir ailenin yaşadıkları...

Önümüzdeki ay aynı yerde, aynı saatte...
Bu ayki 'yediğim içtiğim benim olsun, okuduğumu, izlediğimi anlatıyım' köşeme buyrun; Adalet Peşinde diye çevirmişler, nası bişey biliyomusun günlük: Yılmaz Erdoğan bişey söylemişti bi zaman: Filmlerde, kötü adam bi kişi öldürür, iyi adam da kızar, onbeş kişi öldürür diye, işte ondan...





Zindan Adası da pek güzel giriş, gelişme ama sonuçta hayal kırıklığı yarattı, yine de güzel.
Precioaus; acı bir hayat hikayesi. Ömrümü yiyen film. Bir kızcağızın başına hep en kötüsü gelir... Bizde şarkısı var ya hani; Ünzile...
Başka dilde aşk, adı üstünde aşk temalı bir film, benim gibi lakabı kütük olanlar sıkılabilir.

İlkbahar yaz sonbahar kis -ilkbahar


Dağların arasında bir vadi var, ortasında bir göl ve gölde yüzen bir ev var. Evde budist rahip ve bir çocuk yaşıyor. Filmdeki bütün dialog birkaç cümleden ibaret. İnsanlar konuşmuyor. Hayalimdeki dünya! Mevsimler değişirken, hayatlar değişirken aslında tekrarlayan bir döngü var. Bütün film çok güzel bir fotoğraf gibi.
Koreli yönetmen Kim Ki-Duk 'un filmi. Bence sinema budur.


İkinci güzel film de ''Gölge Yazar'' ingiltereye atıf varmış ama bence Bizim ülkemizde de tekrarlanan bir senaryo, belki de dünyada başka birsürü ülkede oynanan oyunlar, beklemediğim kadar ilgimi çekti bu film.

Paranoya İsteyen?

Üç güzel film daha seyrettim, hayatımda pek fazla birşey değişmedi. Gene de mutlu oluyorum güzel film seyredince, güzel kitap fln. bitirince işte. İlkini tv. da yakaladım. Genelde 'hımm güzele benziyo' dediğim filmin başı ya da sonu kaçar, Duru muhalefeti olur, bende soğurum bırakırım izlemeyi. Bu sefer Durunun da ilgisini çekti, arada sırada kağıt kesmeye ara verip takip etti. Başından yakalayıp sonunu getirdik çok şükür. Deee, yepyeni gıcır gıcır paranoyalara saldı, bu film beni. Changeling ve trade'i çocuklarla birlikte seyretmek gerek bence. Kötü insanların da olduğunu göstermek gerek.


Meksika'da sokakta bisiklete binen 13 yaşındaki kızı, polonyadan çalışmaya gelen bir kadını, küçük bir oğlan çocuğu kaçırıp satmak için, iğrenç adamlara pazarlamak için Amerikaya götüren bir mafya ve kardeşini kurtarmaya çalışan abisini anlatıyor. İnsan ticareti. Ne kadar kolay kaçırıyorlar çocukları, dehşete düştüm bi kere daha. Siz içtiği suya kadar ne varsa dikkat edip üstüne titrerken birileri çocuklarınızı nasıl koparıp korkunç acılara sürükleyebiliyor, sadece para için... offfff offfff oofffffffffffffff :((((((((
Annemin cümlesi hep kulağımda çınlıyor ; gölgenden ayırma çocuğu!


Aynı yönetmen- aynı hatunun Pride & Prejudice filmini izlemiştim önce. Iııyyyyk tiksinç bir aşk filmi. Hadi buna da bi bakıyım, beğenmiycem ama! derkennn aaaa bayıldım Kefaret'e. Mükemmel.


Bu filmi de olmamıştır kesin! diye seyrettim. E olmuş işte. Ne kadar önyargılı bi insanım ben. Cıkcıkcıkkkkk!!!







Bir dönem trt de bir dizi vardı, -Şaşıfelek Çıkmazı- ki bence dizilerin kralıydı. Hala öyle bana göre. tahtı sarsılmaz. Ailecek tekrar tekrar izledik. İşte bu dizinin son sezonunda kadroya Selçuk Yöntem girmişti. Babadan kalanları yiyerek hayatını sürdüren, çapkın, bağımsız bir ruh, servetinin son demlerinin keyfini süren bir adam. Henüz 'ednan bey' olmamışken, daha genç daha karizmatik bir karakter. Tabi ses tonu aynı çekicilikte. Neyse, bir bölümde, İnci (zuhal gencer erkaya) neden evlenmediğini, yerleşik düzene geçmediğini sorduğunda Hilmi;
_Seyretmek istediğim filmler, Tanımak istediğim kadınlar var. Demişti. Benimde bilinç altıma olumlu bir kayıt yapmış ki hep aklıma gelir. Tanımak istediğim çok kadın yok ama görmek istediğim çooookkk film var. Tabi evimde, salonumdaki koltukta ve sevdiklerimle birlikte...ars longa vita brevis ; Hayat kısa, sanat uzun dostlar....
-

Tayfun Pirselimoğlu


Çöl masalları tesadüfen elime geçti, hemen bitti ve bayılmıştım. Galiba düşsel gerçeklikle ilk tanışmamızdı. Diğer kitaplarını da hemen istedim Kitap Yurdu'ndan, kırmayıp gönderdiler, sağolsunlar. Nedense ilklerin yeri dolmaz, ötekiler çöl masalları kadar olamadı, bazen sıkıldım, hatta şiştim okurken ama yine de bırakamadım sonunu getirmeden. Maalesef böyle bir özelliği var Tayfun Pirselimoğlu kitaplarının, bitirmeden huzur yok okuyana. Filmleri de farklı değil hani. Hiçbiryerde yine ilkim ve gözağrım olduysada filmlerini yakalayınca heycanlanırım. Yavaştır, karanlıktır, karakterler sıradandır ama hemen aklından uçup gitmez, düşündürür kendini, unutturmaz. Derviş Zaim, Nuri BC, Yavuz Turgul da çok severim ÇağanIrmaksevdiremediklerimizdenim.

Çok Güzel Filmler Bunlar


365'3 3 kala çok sıkı bi film seyrettim; 11!e 10 kala. Gençliğinde devlet bursuyla Amerika- Sanford ünv. nde elektronik okumuş, döndüğünde, eğitimi ve yeteneği değerlendirilememiş, -malum bürokrasi- hayatını kolleksiyon merakına adamış, bu yüzden karısını kaybetmiş, sağlığını da hızla kaybetmekte olan Mithat bey(Mithat Esmer) ve apartman kapıcısı Ali (Nejat İşler) arasında geçen yavaş ama sıkmayan bir film.
Bir dönem hepimize bulaşmıştır biriktirmenin zevki, uzun sürmez genelde, peçete biriktirmişliğim var, kimbilir nerde peçete çantam. Babam pul biriktirirmiş, Kıbrıs savaşına gönüllü katıldığı zaman, evlerini bırakıp kaçtıkları için boşalan rum köylerinde evleri gezip işine yarayanları alırmış askerler. Babam bir rütbe daha üst bişeymiş -aram iyi olmadı hiç askeri rütbelerle- askerlerden biri, merakını bildiği için bulduğu pul defterini getirip vermiş. Sonra babam acıdığı bir başka askere o defteri ve pulları hediye etmiş... Neden anlattım, emin değilim, yazının uzun olmasını istedim belki :)
Bize de bir başkası kendi çocukluğunda biriktirdiği pulları hediye etmişti, Aylinle bir süre de pul işine girip, sonra da unutup gitmiştik...
Kıyafet etiketi biriktirdim, dolap kapağına yapıştırdım, astım hala da biriktiririm, bu kadar yani.
Aslında çok keyiflidir ama nedense çok modası geçmiş bir durum gibi geliyor kulağa. Anormal insanların işi gibi. Duruyla başlayabiliriz tekrar biriktirmeye, sever belki...
Bu arada filmde vurgu yapılan Reşat Ekrem Koçu'nun İstanbul Ansiklopedisi, bir kez daha merak uyandırdı bende. Orhan Pamuk bahseder genelde. İyi bir kütüphane bulup incelemek isterdim, okul bittiğinden beri hiç yolum düşmedi kütüphaneye. Aradığım sessizliği de ancak orda bulurum zaten...

****
Milk, Harver Milk'in , eşcinsel haklarını en sağlam savunmuş adamın hayat hikayesi. Herhalde bir insanın önlenemeyen başarısının karşılığı suikast oluyor dünyanın heryerinde. Sean Penn'in mükemmel gay oyunculuğu için kaçmasın derim. Gerçekten çok sevimliydi...
***
Tanrıkent, eminim çok seyredilmiştir, ben yeni yakaladım. Çok belalı yoksul bir mahallede, çocuk çeteleri hüküm sürüyor. Bizimkiler kadar bebeler, ellerinde gerçek silahlarla soygun yapıyor, toz satıyor. Yaşı biraz daha büyük olanlara Yaşlı çocuk diyorlar. İnsan hatta çocuk hayatının hiç değeri yok, aslında başka şansı da yok. Bütün bu karanlık tabloya rağmen, bu da kaçmasın derim ben. Siz bakmayın İMDB notuna fln. Benim yani AEK notum, 9.
***
Av mevsimineeee gelinceeeee... Beğendim. Yavuz Turgul çekerde ben beğenmezmiyim, bu kadar insanda böyle güzel oynamışken... Tek handikap, Şener Şen'e bayılırım ama ilk defa bu karakterle uyuşmadığını düşündüm. Belki o pamuk dış görünüşle bir avcı polisi bağdaştıramadım. Sadece buydu, yine de seyretmek çok zevkli, her zaman...
Bir sinir bozucu ayrıntı da sinema seyircisinin 'filmde Cem Yılmaz var, demekki güleceğiz' saplantısından mütevvellid, vahşi intihar sahnesinde kahkaha atma, adam can çekişirken kikirdeme durumu vardı. Çokk nadide, seççgin bir seyirci gitlesi vardı salonda. böyle yani günlük. Yeni yılda yeni filmler benimle ve herkesle olsun...
Biraz da kitap okumaya vaktim olsun. Birini seçmek için diğerinden vazgeçmek gerekiyor bu vakitsizlikte...
Ah şu muzip fırsat maliyeti...
İyi seneler herkese, şimdiden...













Toplu Gösterim


Ajan Saltta abartı aksiyondan başka bir şey bulamadım, beklemiyordum da ama turist için meraklanmıştım, sinemada seyretmek için birkaç girişimim de oldu ama başka şeyler çıktı, gidemedim -iyi ki- gidememişim, bence fiyasko. Venedikte film çekelim, kanallarda kovalamaca oynatırız, angelina dudaklarını, gözlerini bölertir bizde gişemize bakarız dedikleri aşikar ama johnny Deppin ne işi vardı bu tezgahın içinde? kesin onu da Angelina kandırmıştır! Bradi de kandıran bu kadın değilmiydi?
Bir taraftan da film beni Tomb Raiderlı yıllarıma götürdü. Bilgisayar başında bir anahtar ararken geçen saatler ve hatta günler... TR 2 Venedikte de geçiyordu, Lara croft kanallarda yüzer, sürat teknesi kullanır, havaya uçurur, iki kötü adam bir de kuduz köpek aynı anda saldırır, hepsini haklar, bir küçük yardım paketiyle 'aaaahhhhh' diye bir hoş sedayla kendine gelirdi. Olsa da oynasam...

Blek sıvan blek sıvan, aşığım sana nataliportman demek istiyorum sayın okuyucular. Bir oyuncu daha varmıdır ki, filmde balerini canlandıracağı için bale yapmayı öğrensin ve de dublörsüz bu kadar başarılı kuğu gölü baş balerinini oynasın. Veyyahutta, aşnafişnesini ezberlediğimiz, 8.henrinin kötü kalpli zevcesini oynarken bu kadar inandırıcı olsun da kendinden bir nefret ettirsin, bir merhamet uyandırsın... İki filmi de çok beğendim, tavsiye de ederim tabiki...

İkisi de çok dramatik filmler. Ağlamak isterseniz, tavsiye ederim, aman benim derdim bana yeter fazlasını istemem derseniz, bulaşmayın çünkü gerçekten sarsıyor.

Filmi her zamanki bilmiş önyargılarımla, baştan bi reddettim, sonradan da beğendim, Aylinden devam kitabını yürüttüm, bitmek üzere. Film, insanı, 'gidiyorum arkadaş, yüreğimin götürdüğü yer neresiymiş bi bakim hele, içimde kalmasın, görmek istediğim yerler var, beni tutmayın, eywallah' demeye itiyor. Zararlı neşriyat diyebiliriz bu anlamda. Tabi bizim gibi, çapayı atmış, gemiyi limana sabitlemiş insanları bozmaz ama uyarması benden:) Devam kitabı daha farklı, Liz kafayı evlilik kavramına takıp, tarihçesini, nedenlerini sonuçlarını araştırıyor. Aslında hayatlarımızın çok önemli bir parçasıyla ilgi bir çalışma olması nedeniyle bence okunmalı. Üstelik eğlenceli bir anlatımı var.Ben filmide kitabı da beğendim. En çok ta Bardemi beğendim.

Malum nedenlerden dolayı kendimce kendisinden hazzetmediğim ama kitaplarını okumaktan da kendimi alıkoyamadığım Pamuğun bir diğer güzel romanı, Masumiyet Müzesi. Konu çok tanıdık, bir yeşilçam melodramı ama anlatım yine çok güzel, özetle bir paragrafa sığabilecek konu bunca sündürmeye karşın atlamadan okutturuyor kendini. Bana da yazarın hakkını yazara verip, müzenin yolunu tutmak düşüyor.

ve bir sürü vasat, sözetmeye değmeyecek film seyrettim. Vakit kaybı olanları yazmıyorum. Hangi ara izlediğimi benim de anlamadığım bu kadar filmin yanında ancak iki kitap okuyabildim, çok bekleyen kitabım var, ama Duruşa okumaktan kendime okumaya fırsat kalmıyor ki günlükçüm, ben napim?