28 Ocak 2012 Cumartesi

Bir Zamanlar Anadoluda

2003, Eskişehir, üniversitedeyiz, yalandan tenis oynamışız, kampüste yürüyoruz, sinemanın önünden geçer iken aaa film festivali, ooo tam da film saati, girdik hemen. Yorgunluk, sıcak bi taraftan, adı gibi sıkıntı bi film öbür yandan, bi kısmımız uykuya daldı, kalanı da esnemekte. Görmemişiz, bilmiyoruz, yavaş filmle tanışmamışız. Filmde de bunaltan , sıcak bir atmosfer var, ailecek ateşin başına oturmuşlar, konuşmuyorlar, rüzgar esiyor, yaprak hışırtıları var, bu! Çıkmakta bulduk çareyi, yanlız bir koltuk eksik olarak yanyana oturabildiğimiz için en arkada tek oturan arkadaş karanlıkta çıktığımızı farkedemeyip sıkılmaya devam etmiş, bu da bizi uzuuun bi zaman eylendirmişti...
Tabi film bizim için epey bir geyik malzemesi olmuş, adı unutulmamış, içinde bulunduğumuz durumu nitelemek için sevdiğimiz bir tabir halini almıştı.
Yani bizim için yeri çok ayrıdır, külttür, şöyledir, böyledir...
Sonraaa, Kasabadır, Uzaktır, takıntı yaptım, takibe aldım, hoşuma da gitmeye başladı, İklimler'i çok beğendim, Üç maymun'u bi tık daha az beğendim en son da Bir zamanlar Anadolu'da patladı. Ödüller, festivaller, olaylar olaylar... Çok gitmeye teşebbüs ettim, Mayıs sıkıntısından sonra tövbeeee! dediğim yönetmenin filmine, olmadı, evde seyrettim. Beklentiyi de fazla yükseltmişim biraz hayal kırıklığı oldu sanki. EEEHH İŞTE diyim sen anla bloğum.
Hakkını da yemeyelim, oyuncu seçimi çok iyi, karakterler çok doğal, çok yakışmış rolleri, çok çok çok yani...

19 Ocak 2012 Perşembe

ELEGY - BARCELONA BARCELONA



Birkaç ay önce seyretmiştim, geçen gece tv. da yarısından başlayıp tekrar seyrettim. Bayılıyorum Penelope'ye VOLVER'den beri, filmde adını müthiş çekici telafuz ediyor 'consuela', çok estetik yakınlaşma sahneleri var, penolepenin güzel göğüsleri fora, zeki, esprili ve çok uzamayan dialoglarına bittim. Ben Kingsley'inde sıkı takipçisiyim, aralarındaki 30 yaş farka rağmen, aşık olan ama bu aşka inanmayan, 20 yaşındaki öğrencisinin kendine olan aşkına gerçekten değer veremeyen, korkan 'görmüş geçirmiş' profesör durumunda...
Keşke 'aşkın peşinde' şeklinde klişe bir çeviri yerine 'ağıt' olarak bırakılsaymış adı. Daha çok yakışıyor çünkü. Temposu düşük, YAVAŞ bir film, aksiyon, fantastik öğeler, çok şaşırtıcı gelişmeler içermiyor, dikkat!!!

Penolepe cepte, Javier, malum, woody allen filmlerini sevdiğimi söyleyemem , en iyisi de bu bence, ama sadece o kadar...


13.san sebastian uluslarasi film festivali'ndeki gosteriminden once woody allen'in sahnede seyircileri kahkahaya bogan su konusmayi yaptigi film:

"simdiye dek cekilmis en muhtesem filmlerden birini gormek uzeresiniz. bu varolusla ilgili cok derin, karisik ve onemli bir film! sahsen ben burada kalip izlemeyecegim, daha once filmi gordum cunku. filmi begenirseniz cok mutlu olacagim. javier* filmi sizinle birlikte izleyecek, eger filmden nefret edersiniz bunu onunla tartisabilirsiniz."

5 Ocak 2012 Perşembe

FLYPAPER

2012 de izlediğim ilk filmim olması yanında, geçen sene izlediğim S.Holmes havasıda sezdim bu filmde, filmin başrol oyuncusu birşeylerden sürekli çıkarım yaparak sizi filmin içerisinde tutmaya çalışıyor. Aslında tek mekanda (bankada) geçen oldukça hareketli bir film. İçerisinde şiddet unsurları içersede sizi hiç rahatsız etmiyor ve tahmin etmediğiniz (belki de edebilirsiniz) bir sonla bitiyor. Konu içerisinde konu anlayacağınız. Eğlenceli, tavsiye ederim.

4 Ocak 2012 Çarşamba

DOUBT- Şüphe


Philip Seymour Hoffman -Meryl Streep karşılıklı mükemmel görünüyorlar. Galiba yavaş filmlerle birbirimizi buluyoruz. Anladım ki benim tarzım 'gerçekçi sinema' fantastik, aksiyon vs. gerçek dışı halleri beni filmden koparıyor.

Şüphe'den akılda kalan, peder'in dedikodu vaazı;

Kadının biri adamın birinden ölesiye nefret etmektedir. içinde saf kötülük barındıran bu kadın, adam hakkında ahlaksızca, namussuzca bi' dedikodu çıkartır. ama çıkarttığı bu namussuz dedikoduları kendisine yediremeyen adam, kendisini öldürür. kadın yaptığı hatanın farkına varır ama geçtir. en sonunda kiliseye günah çıkartmaya gider ve papaza yaptığı kötülüğü anlatır. "üzgünüm demiş" kadın. "o kadar kolay değil!" demiş peder. "eve gidip, bi' yastık alıp çatıya çıkmanı istiyorum! onu bıçakla yırt ve sonra bana gel" demiş. kadın eve gitmiş, yastık ve bıçağı alıp çatıya çıkmış. çatıda esen rüzgara karşı bıçağı yastığa saplamış. sonra da söylendiği gibi kiliseye geri gitmiş. peder; "yastığı bıçakla deştin mi?" diye sormuş. "evet" demiş. kadın. "sonuç ne oldu?", "tüyler" demiş, "tüyler mi?" diye sormuş peder. "her yer tüylerle doldu!"şimdi gitmeni ve rüzgârda savrulan tüm tüyleri toplamanı istiyorum!" demiş. "bu imkânsız!" demiş kadın. "nereye dağıldıklarını bilmiyorum, rüzgâr hepsini dağıttı!", işte..."demiş peder, "bu dedikodudur!,